ANI / KİTAP - Elise Garibaldi

Merhaba, benim adım Elise Garibaldi,Amerikalıyım. Babam Amerika'ya ailesini Türkiye'de bırakıp göç etmiş. Annemin ebeveynleri ise Holokost Kurtulan, AlmanÇek kökenli bir aile... Çocukluk hatıralarımdan; ben genç kızken ya babaannemin İstanbul'daki evinde, onunla birlikte mutfak masasında oturur, Alaturka şarkı eşliğinde sigara böreği sarmasını izlerdim. Ya da annemin ailesinin New York'taki evinde doğum günümü kut larken, geldikleri Bremen şehrinde geleneksel bir Alman pastası olan "Baumkuchen" yerdik... Babamın ailesindeki kadınlar kesinlikle onlardan etkilenip benim de benimsediğim gibi gözlerine koyu siyah kalem çekerler, göbek dansı yaparlar, evde yalnız olsalar bile yüksek topuk giyerlerdi. New York - İstanbul arasındaki uzun mesafe, ailenin Türkiye'de yaşayanlarıyla, hep özlem duyduğum yakınlığa sahip olmamı engellemiştir.

Anneannemin "Romantik" Holokost Hikayeleri


Buna karşılık, annemin ailesi bize yakın otururdu. Anneannemle dedemin küçük, ancak huzur dolu evleri, New York'un Queens bölgesindeydi. Neredeyse her hafta sonunu orada geçirirdim. Geceleri onların yatağında aralarına kıvrılıp, yumuşacık kuş tüyü yorganın altına girer, uykuya dalmadan önce onlardan, romantik ve nefesimi kesen, Holokost döneminde geçen hikâyelerini dinlerdim. Evet, doğru okudunuz; onların Holokost hikâyelerini tammlarken, "romantik" deyimin' kullandım. Sonuç itibariyle, anne annem "yakışıklı bir tutuklu" ile ilk kez, Theresienstadt Toplama Kampı'nda, gizlice yapılan bir Yom Kipur duası sırasında göz göze gelmişti. Çok güzel bir kız olan anneannem o sırada 18 yaşındaydı. Koyu renk saçları, ışık saçan yemyeşil gözleriyle tezat oluşturuyordu. Dedem ise uzun boylu ve incecikti; sarışındı. Anne annem en çok onun, hararetli bir biçimde ibadet ediş şeklinden etkilenmişti. Bir anda göz göze gelmişler ve kendilerini birbirlerinden alamamışlardı. 1942 yılının Eylül ayında, Sudet Barakaları'nın hemen yakınında, loş ışıklar altında gizlice dua ederken, aşkları çiçek açmıştı. O zamanlar bu öyküleri dinlemeyi çok severdim. Mesela, dedemin, 19. yaş gününde anneannem için hayatını hiçe sayarak bir çiçeği gizlice ona verişini; ayni şekilde anneannemin de risk alarak, kendi kaldığı barakada, çiçeği saksıya ekip gizlice onu yetiştirmesini... (Gizlice, çünkü çiçek, bütün diğer hazlar gibi hazine değerindeydi ve tutuklulara yasaktı.) Ya da anneannemin, dedemin hediyesinin salt bir doğum günü armağanı olmadığını, bu çiçeğin aslında ona Tanrı tarafından gönderilmiş bir mesaj olduğunu ve aşkla sevmek ve sevilmenin, onun alnının yazısı olduğunu kanıksamasını... Dedemin parıldayan yeşil gözlerine kilitlendiğinde, bütün umutsuzluklarını ve çektikleri acıları nasıl unuttuğunu... Tam da o anda anneannemin zihninde yaşam ışığı ve umutların oluşmasını...

Şimdi anneanneme bakma sırası artık bendeydi

Ben doğal olarak, anneannem için çok endişeleniyordum. Altmış yıllık bir beraberlikten sonra, sevgili eşi olmadan yaşamaya nasıl devam edecekti? Umutsuzca kendisine, bu hayatta asla yalnız olmadığını kanıtlamaya çalışıyordum. Bu zorlu zamanlar ilişkimizi daha da güçlendirmişti. Şimdi, ona bakma sırası artık bendeydi... Birlikte kahve içmek için iki haftada bir bana gelir, salonda birlikte oturur, kıkırdaşarak masum dedikodular yapar, son moda akımları tartışırdik. Benim minik oğullarım da onun hikayelerini dinlemeye bayılıyorlardı. Anneannemin bizde olduğu günler, okuldan koşarak ve yarışarak eve gelir, onunla beraber olmaya can atarlardı. Avuçları, onun ev yapımı kurabiyeleriyle dolu olarak yanına otururlar ve bıkmadan, onun ruhunu da kattığı hikâyelerini dinlerlerdi. O zamanlar, anneannemin sevdiklerinin - arkadaşlarının nasıl yavaş yavaş bu dünyayı terk ettiklerini acıyla fark ettim. Anneannemin 88. doğum günü hızla yaklaşırken, hikâyelerinin onunla birlikte yok olacağına dair büyük bir korkuya kapıldım. İşte böyle bir endişe anında ondan, hatıralarım yazabilmem için bana izin vermesini rica ettim. Kısa bir duraklamadan sonra anneannem bana bu onuru vermeyi kabul etti. Ben de, henüz fikri değişmeden hemen işe koyuldum.

Onun Hayatını Yazacaktım


Önce okul yıllarına odaklandık. Bana, sınıfının en arka sırasında oturmaya, ve öğretmenlerinin Nazi ideolojisi hakkında yaptıkları konuşmaları dinlemeye nasıl mecbur edildiğini anlattı. Dahasonra, ilk aşkının ona nasıl kur yaptığından söz etti. Ve onu "Doğu'ya" ölüm kampına gönderdiklerini ağlayarak anlattı. Sonra, hayatta olup olmadığını bilmeden uzunca bir süre hep onu düşündüğünden bahsetti. O yıllar zarfında bu genç adama olan aşkı devam ederken, yaşadıkları tüm acımasız ayrımcılıkları, Nazilerin ölüm saçan silahlarını, çektikleri açlıkları, salgın hastalıkları, Nazilerin ve yandaşlarının Yahudilere yaptıkları zulmü anlattı. Fakat bu yaşananların içinde en zor olanın, sevdiği kişinin hayatta olup olmadığını bilmeden onu beklemek mi yoksa başka insanlarla yola devam etmek mi olduğunu söylemişti. Acaba ona sadık kalabilecek miydi...

Onun Hikayesi Ders Olarak Okutuluyor


Anneannemin 1938 yılında, Nazi İdeolojisini dinlemeye mecbur edildiği kendi sınıfında, öğrenciler şimdi onun hikayesini, "Yasak Bahçedeki Güller: Bir Holokost Aşk Hikâyesi" kitabından ders olarak okuyup öğreniyorlar. Ne anneannem ne de ben, altı yıl evvel giriştiğimiz bu projenin bu denli etkileyici ve önemli olacağım tahmin etmemiştik. Kalpleri tedavi etme ve zihinleri açma konusunda "Aşkın Gücünün" etkisi kanıtlanmış oldu. İşte, böyle zamanlarda bizler, dünyanın adil ve hayatın gerçekten çok güzel olabileceğinin farkına varıyoruz.

Elise Garibaldi; "Yasak Bahçedeki Güller: Bir Holokost Aşk Hikayesi" kitabının yazarı Elise Garibaldi'nin kaleme aldığı bu makale Sara Yanarocak tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir.