Bir zamanlar kozmetikler çok nadirdi. İşte o zamanlarda yaşlanma bir başarı, bir deneyim, belirgin bir zaman algısıydı. O günlerde, kızına yazdığı ince esprili mektuplarıyla yazın dünyasında adından söz ettiren Madame de Sévigné (1626-1696) “kalbimin kırışıkları yok” diye haykırmıştı.

Fransız aristokrasisinin önde gelenlerinden olan Madame de Sévigné için kozmetiklerin en iyileri, makyaj tacirlerinin Venedik’ten gönderdiği eşek sütü, lavanta veya çiçek sirkesi, tebeşir kırmızısı ve beyazı ile sınırlıydı.

Günümüzde, özellikle Batı dünyasında hepimiz yaşlanmanın bir lanet olduğuna inandırılıyoruz. Bilim dünyasında konu üzerinde antioksidanlar… DNA’lar… kromozomlar üzerindeki araştırmalar da yoğunlukta.

                                                          ***               

Filozof, felsefe ve bilim tarihçisi Michel Serres (1930-2019), yaşlanma karşısında yaşadığımız sıkıntının anlamını algılamış, pozitif bilimlerle toplumsal bilimler arasındaki ilişkiyi sorgulamıştı. 1990’da Fransız Akademisi’ne seçildi, Légion d’honneur nişanı aldı. Vücudunda ve kafasında iyi yaşlanmak için durdurulamaz bir çare… bir tüyo… bir hile… veya felsefi bir çözüm arayanlara, 87 yaşındayken Michel Serres, yaşlanmanın bir “rahatlama” olduğunu açıklarken çarelerin sayısını üç eksende, üç aşamalı bir ölçekte sınıflandırmıştı:
En yaygın ve sonucu hayal kırıklığı yaratan yaşlanmaya en kötü tepkinin plastik cerrahi ve kozmetiklere başvurmak olduğunu söyledi. Kısıtlamalarına rağmen biraz daha iyi olan ikinci çözüm ise fiziksel egzersiz yapmak, vücudu harekete geçirmek, yürümek, koşmak, daha esnek hale gelmek… Nihayet açık ara en iyisi ve yaşlanmanın gerçeğiyle doğrudan temas halinde olan Serres için çözüm entelektüeldir: Bizi “anlayabileceğimizden biraz daha zor” şeyleri okumaya çalışmaktan ibarettir. Çünkü içimizde en hızlı yaşlananın uyum yeteneğimiz olduğunu ve değişim karşısında esnek ve canlı tutmamız gerekenin ruhumuz olduğunu unutuyoruz. Michel Serres’in vurguladığı, bir şeyi satın almanın veya bir kozmetik numunesini uygulamanın bizi önemli bir eylemden muaf tutacağına inanmaktan doğan tuzaktır: ÇABA. Çünkü sürekli değişen bir dünyayı anlamaya çalışmak ve beklenmedik şeylere karşı merakımızı uyandırmak öyle bir çabadır ki, pratik yapmayı unutmamak bizi 40’lı yaşlara getirebilir.
Michel Serres: “Basit bir çaba, sizi başka bir dünyaya götürür.”

***


Şimdiye kadar bilinen ve kanıksanmış olanın çerçevesini değiştirdiği bir dünyada insanı yaşlandıran aptallıktır. Ve yaşlanmadan yaşlanmamızı sağlayan ise zekâdır.” Bu saptamaların sahibi Güliver’in Gezileri’nin İrlandalı şair, yazar ve siyasetçi, İngiliz edebiyatının büyük yergi ustalarından biri olan Jonathan Swift (1667-1745) idi. Yaşlandığımda adlı eserinde de geleceğe not düşerek iyi yaşlanmak için bir dizi kuralı savunmuştu:

Aynı hikâyeleri aynı insanlara çok sık tekrarlamayın. Kendiniz hakkında mümkün olduğunca çok az konuşun, cimri olmayın…”

Bir din adamı da olan Jonathan Swift eserinde, neşeli bir muziplikle son bir tavsiyede bulunuyor: “Hiçbirine uymamaktan korktuğunuz için bütün bu kurallara uymayın.’”
Ya siz sevgili okur, ne düşünüyorsunuz?