Siz de fark ettiniz mi, bahar ayları yaklaşınca insana bir enerji, bir mutluluk, bir motivasyon gelir... Doğanın uyanışına eşlik eden kuşların cıvıltısı, ağaçların yeşili, çiçeklerin rengârenk açan tomurcukları bizi doğaya, hayata ve yaşamaya tekrar bağlar. Özellikle Şubat ayındaki korkunç deprem felaketini yaşadıktan sonra, yaralarımızı sarmak için böyle bir enerjiye ve yeniden şarj olmaya ihtiyacımız var. Bu ayki ajandam, bahar yaklaşırken, doğanın yeniden uyanışıyla birlikte kendilerine küçük armağanlar vermek isteyenler için.
Ne izleyelim ǀ TİYATRO
Büyük usta Genco Erkal bu kez İmparator oldu! Dostlar Tiyatrosu’nun, Ryszard Kapuscinski’nin aynı adlı kitabından Colin Teevan’ın uyarladığı İmparator adlı oyunu sahnelerle buluştu. Oyun, Etiyopya İmparatoru Haile Selasiye’nin 44 yıl süren saltanatını ve sonunu anlatıyor. Eseri dilimize çeviren ve dramaturgisini yapan Genco Erkal aynı zamanda oyunu yönetiyor ve Enes Sarı ile birlikte oynuyor. Giysi tasarımı Özlem Kaya, müzik Nâzım Çınar imzasını taşıyor. Bütün diktatörler üç aşağı beş yukarı birbirine benzer. Kumaş aynı kumaştır. Bakalım Haile Selasiye’nin yaşamı bize neler düşündürecek? Oyun 4 Nisan’da KKM Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Sahnesi’nde, 6 Nisan’da Watergarden Performans Merkezi’nde ve 18 Nisan’da Beylikdüzü AKSM’de sergilenecek. Biletler Biletix’te.
Ne yapalım ǀ GEZİ
Bahar manzaralarının en güzellerine artık maalesef şehir merkezlerinde rastlamak mümkün olmuyor. Oysa şehrin kalabalığından uzaklaşacağınız kısa bir hafta sonu tatili ile yeni çiçek açmış ağaçları keşfetmeniz, çimen ve toprak kokusunu içinize çekmeniz, doğanın size hazırladığı harika manzaralara tanıklık etmeniz mümkün. Eğer yeşillikler içinde bir gezi planlıyorsanız, Bolu-Abant bunun için biçilmiş kaftan. İstanbul’a 300 km mesafedeki Abant, İstanbul’un gürültüsünden uzakta, doğayla baş başa olabileceğiniz bir yer. İklimin her beş kilometrede değişim gösterdiği bu cennet mekânda göl etrafında fayton turu yapabilir, bisikletle gezintiye çıkabilir, hatta ata binebilirsiniz. Yemek molası verdiğinizde ise tercihinizi alabalık lokantalarından yana kullanabilirsiniz. Daha fazla bilgi için: https://gezimanya.com/abant
Ne dinleyelim ǀ KONSER
Caz, blues, pop, funk ve elektronik müziği modern tınılarla buluşturan piyanist, besteci, söz yazarı, şarkıcı Karsu, 11 Nisan Salı akşamı saat 21.00’de Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde müzikseverlere unutamayacakları bir akşam yaşatmaya hazırlanıyor. Hatay’ın Karsu köyünden Hollanda’ya göç eden bir ailenin kızı olan ünlü şarkıcı, şiddetli depremlerin ardından çok büyük acılar yaşadı. Daha önce Hatay’da enkaz altında kalan halası, büyükannesi ve kuzenleri için ağlayarak yardım istedi, ancak büyükannesine kavuşmanın sevincini yaşayamadan halası ve kuzenlerinin ölüm haberi ile yıkıldı. Hollanda’da, depremzedeler için çok başarılı yardım kampanyası düzenleyen Karsu, yardım gecesinde 90 milyon Euro toplanmasına vesile oldu. Bağışlanan miktarı gören şarkıcı, gözyaşlarına hâkim olamadı. Ailesinden toplamda 10 kişiyi kaybeden Karsu kendi yazdığı Karsu’nun Mutfağı adlı kitabının satışından elde edilen geliri de depremzedelere bağışlayacak.
Nerede yiyelim ǀ RESTORAN
Oly House İstanbul, en cazibeli “butik” İtalyan restoranı unvanını sonuna kadar hak ediyor. İsmini eski Yunancadaki “iyi insan” kelimesinden alan restoran, 50 kişilik iç mekânı ve 80 kişilik şık bahçesi ile Armutlu’da konumlanıyor. Paper Moon’da 25 yıl boyunca maitre d’hotel olarak çalışan Sezgin Yüce’nin kurucusu olduğu Oly House, yalnızca işletme konusunda değil, aynı zamanda İtalya’nın dört bir yanından derlenmiş mükemmel yemekleriyle de tam bir başarı örneği. Bembeyaz kolalı masa örtülerinden, Sezgin Bey’in kendi tasarladığı şık ve konforlu sandalyelere kadar, samimi ve sade bir tasarım anlayışı restoranın her köşesine yansıyor. Menüde Sicilya usulü pizzalar, Kuzey İtalya’nın lezzetini yansıtan risotto ve makarnalar ve baş döndürücü tatlılar bulmak mümkün. Taze mozzarella, trüflü patates ve enginarlı salatası mutlaka denenmesi gereken tatlardan. Pizza fırınından çıkan çıtır çıtır pizzaların kokusu etrafa yayıldıkça, bir an önce lezzetine varmak için sabırsızlanıyorsunuz. Tatlı seçeneklerinden tiramisu ile profiterolün tadının damağınızda kalacağından emin olabilirsiniz. Oly House İstanbul’un şarap menüsü ise İtalya’daki restoranları aratmayacak cinsten. Rezervasyon için: (0212) 323 23 70.
Ne izleyelim ǀ FİLM
Bu yılın Oscar adayları arasında, sadece bir ödüle layık görülen bir filmden söz etmek istiyorum sizlere. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü gönlünce kutlayamayanların bu filme yoğun ilgi göstereceklerini düşünüyorum. Miriam Toews’un, 2018 tarihinde yayınlanan Women Talking adlı romanından uyarlanan ve kitapla aynı adı taşıyan film, şimdiye dek adını bile duymadığımız bir kültürün kadınlarıyla tanıştırıyor izleyicileri. Kültürün adı ve gelenekleri çok farklı ve bizlere uzak olsa da gerek kitaptaki gerekse filmdeki kadınların yaşadıkları, mecbur bırakıldıkları ve hissettikleri hepimize tanıdık gelecek türde. Yaşanmış olaylara dayalı bir romandan beyazperdeye aktarılan film, kadın olmanın zorluklarının coğrafyadan, kültürlerden bağımsız olmadığını ve kadın dayanışmasının ne kadar cesaret verici olduğunu hatırlatan, sarsıcı bir anlatı. 2005 ve 2009 yılları arasında, Bolivya’daki Mennonit topluluğunun parçası olan 150 kadının, erkekler tarafından uyuşturucu verilerek tecavüze uğradığı ortaya çıkıyor. Kadınlar, olay sonrasında ne olduğu hakkında hiçbir fikirleri olmadan, çarşaflarında ve bacaklarında kan lekeleriyle veya iç çamaşırlarının olmadığını fark ederek uyanıyorlar. Kurbanların yaş aralığı 5 ile 65 arasında değişiyordu. Diğer kapalı dinî tarikatlarda olduğu, Mennonitler genellikle bu tür olayları kurum içinde hallediyorlardı. Ancak bu kez, durumdan şüphelenen ve bir gece adamlardan birini takip etmeye karar vererek onu suçüstü yakalayan topluluğun ihtiyar erkekleri suçu Bolivya yetkililerine bildirirler. Kurbanların ifade vermek için geldikleri nihai duruşma tam bir sansasyon yaratır ve davanın sonunda 8 kişi 25 yıl hapis cezasına çarptırılırlar. Rooney Mara, Claire Foy, Jessie Buckley, Ben Whishaw ve Frances McDormand gibi ünlü sanatçıları bir araya getiren bu çarpıcı film, izlenmeye değer.
Ne okuyalım ǀ KİTAP
Sıcacık, yüreğinizi ısıtacak bir kitap tavsiye etmek istiyorum size: Liz Behmoaras’ın kaleme aldığı ve şirin mi şirin kapağıyla hemen gözünüze ilişecek olan yeni kitabı Köpük. “Kitabı kapağına göre yargılama derler,” ancak bu kitabın içi de dışı kadar güzel. 5 Mart 1997’de, Pendik’te bir çiftlikte İngiliz bir anne babadan doğmuş olan Maks’ın ismi, yeni ailesine katılınca Köpük olarak değiştirildi. Köpük ile çoğu zaman “O” diye söz ettiği kadın sahibi arasında yaşanan saf, katıksız, hesapsız bir sevginin hikâyesini okumaktan daha güzel ne olabilir? Duygusal bir köpek onu anlatmaya koyulursa, hikâye aynı zamanda bir evin, bir ailenin, geçen mevsimlerin, yılların, günlerin, tekrarlanan gündelik hareketlerin ve sevgi dolu bir vedanın hikâyesi de olur. “Hayvanların bakışında derin ve biraz hüzünlü tatlı bir ışık vardır,” der bir ozan. Bu kitap, o bakışı ve o bakışın bize insanlarla ilgili gösterdiklerini de yansıtmayı amaçlıyor. İthaki Yayınları’ndan çıkan ve raflarda hızla tükenen Köpük, duygu dolu, bir o kadar da masum bir hikâye.
Nereyi gezelim ǀ SERGİ
“Bugün sana diyeceğim özel bir şey yok: I. Dünya Savaşında bir Fransız askerinin eşine gönderdiği kartlar” Sergisi 15 Mart’ta Schneidertempel Sanat Merkezi’nde açıldı. Seyhun Binzet’in zengin koleksiyonunu içinde yer alan bu sergi, I. Dünya Savaşı’nın sonlarında Balkan cephesinde sefer yapan Fransız Şark Ordusu’nda görevli Onbaşı Charles Robin’in 13 ay boyunca (Ağustos 1917-Ağustos 1918) eşine ve bir yakınına gönderdiği 81 kartpostal üzerine kurulu. Charles Robin, Ağustos 1917’de birliğiyle Selanik’e gider ve Fransız Şark Ordusu’nun Balkanlar’da Avusturya-Alman ve Bulgar kuvvetlerine karşı savaşına katılır. Selanik’ten ayrıldıktan sonra, birliğiyle birlikte Balkan kasabaları arasında seyahat eder. Bir süre hastanelerde kalır. İyileştikten sonra cepheye dönmeyi ya da görev süresinin sonunda ülkesine gönderilmeyi bekler… Onbaşı Robin’in Fransa’da kalan ve orada savaşın çilesini yaşayan eşine gönderdiği mesajlar, onun günlük hayatını ve savaşın gidişatına dair beklentilerini içeriyor. Sergi, Robin’in izlenimleri, beklentileri, dertleri, umutlarından oluşan kişisel evrenini, kullandığı kartpostallardaki görüntü ve mesajlarla canlandırmayı amaçlıyor. Sergi 9 Nisan’a kadar ziyaret edilebilir.